2009-10-25

Suriye

Birinci Şehir.
Lattakia

Buraya gelmek için Mehmet Ali ile yolculuğumuzun en yorucu ve uzun mesafesini gitmemiz gerekti. Yaklaşık 120 km yaptık. Henüz sınırdayken müziklerden, hareketlerden bir arap ülkesine geldiğimizi anladık. Yol oldukça yeşillikti. İnsanlar güler yüzlü ve kültürlüydü. Burası Suriye’nin Akdeniz’e kıyısı olduğundan insanlarda bir deniz kültürü oluşmuştu.

Şehre girdiğimizde hava kararmıştı. Daha ilk günden bu kadar zorlanmış olmak biraz morallerimizi bozdu. Hemen otel bulmak istiyorduk. Elimizdeki haritalardan bir şey anlamak mümkün değildi. Birkaç güzel kıza ve birkaç polise soru sorduktan sonra şehrin meydanını bulabildik.

Otel fiyatları bendeki kitabın iki katı çıktı. Artık Suriye eskisi kadar ucuz değilmiş. Konaklama için kişi başa 450syr yani 15tl vermek gerekiyor. Sıcak su da pazarlık konusu. Eğer duş almak istiyorsanız 100syr yani 3tl ekstra vermek gerek. Bu para ile suyu ısıtacaklarmış.

Dışarı çıkıp bir yerlerde oturup bir şeyler içmek istiyoruz. Biraz et ya da balık yanına da bir rakı olsun diyor Mehmet Ali. Bende bira içmekten yanayım. Daha ilk günden tartışacak değiliz ya ikimizde ılımlıyız. Bütün şehri dolaşıyoruz. Bir yerde oturup bira içmek mümkün değil. Hayal kırıklığı. Oturup birer tavuk dürüm yaptırıyoruz. Bir anda bir arap ülkesinde oluşumuzu hissedip kurukuru tıkınıyoruz. Mehmet Ali otele dönüyor. Bir rakı getirmiştik yanımızda. Ondan biraz içecek. Bende şehirde bir tur atıyorum. Lunapark kurulmuş kalabalık bir alanda biraz tirmis alıyorum parkta eğlenen insanları seyrederek dolanıyorum, bir sirk dikkatimi çekiyor, biraz oyalanıp otelin olduğu meydana geliyorum. Meydanda bir çay içiyorum. Sonrada muz alıyorum 2 kg kadar. Muzcu çocuktan sayıları öğreniyorum. İlk Arapça öğretmenim bir seyyar satıcı oluyor.


Tartus


Dün bir patlak olmuştu lastiğimde. Bugünde bir tane olacak daha şehre girmeden. İyi bir yol arkadaşımın olması yolculuğu daha keyifli hale getiriyor. Yolda birkaç tane daha ufak lunapark görüyoruz. Bugün yolumuz kısa. Belki 60km falan. İkimizin de pek umurunda değil. Farklı bir kültürde olmak, bunun tadını çıkarmak yetiyor bize. Sahilde mola verdiğimiz bir çay bahçesinde iki kahve söylüyor yol arkadaşım. Bende karşıdan tirmis ve ful alıyorum. Ful haşlanmış bakladan yapılıyor. Bazıları sadece suyunu bardağa koyup içiyorlar, bazılarıda tanelerini çerez gibi götürüyorlar. Burada yemek kültürü bizim ege kültürüne çok benziyor; bol haşlanmış ot, bazen balık, bol zeytinyağı kullanıyorlar ve en önemlisi hiç kırmızı et yok. Hatta hiç et yok demek yerinde. Tavuk var ama biraz pahalı. Çok fazla baklagil tüketildiğinden protein ihtiyaçlarını bitkilerden karşılıyor olmalılar. Ekmeklerde bizim lavaş gibi ama çok daha ince, kepekli ve lezzetli.

Tirmis ve ful için para ödeyemiyorum. Halimizi gören para almak istemiyor. Birde Türkleri çok seviyorlar. Kahvecide aynı şekilde davranıyor. Şehre vardığımızda hiç para harcayamamış olabiliriz, hatırlamıyorum.

Tartus nefis bir kent. Denizin kısında kayalardan yapılmış eski binalar eski kenti oluşturuyor. Sahilde balık yanında da bira içecek mekanlar var. Şehrin yakınındaki bir adaya bot kalkıyor. Hava durumu çok iyi degildi. Biz gidemiyoruz. Bir otel buluyoruz. Ama bu sefer sıcak su yok. Duş alamıyoruz. Çok sinirleniyorum. Kimin aklına aralıkta bir otele sıcak su var mı demek gelir ki. Olması gerekirdi. Çıkıp biraz tıkınıyoruz. Humusa bayılıyorum ben. Biralarımızı da içiyoruz. Etrafımızda garip bir atmosfer var. Camiden yeni çıkmış cemaatin sahilde bir mekanda oturduğunu bir şişe viski içtiğini hayal edin, yanda bir masada da başı örtülü bayanlar nargile eşliğinde kırmızı şarap içiyorlar. Birde biz varız tabii. Ve herkes çok rahat görünüyor. Yemekte bir kara alıyoruz: Yarın Lübnan’a gidiyoruz.

Homs

Sahili takip edip Lübnan’a kadar geldik. Pasaportlarımızı verip vizeyi sınırdan alabilirmiyiz, yada vize gerekir mi diye soruyoruz. Bize kaçakçı muamelesi yapıyorlar. 30dk kadar bekletiliyoruz. Bir yığın işlem yapılıyor, yazılar yazılıyor, telefon konuşmaları yapılıyor. Sınırda İngilizce bilen kimse yok. Komik bir durumdayız. Mecbur bekliyoruz. Sonrada gerisin geriye yolluyorlar bizi.
Geldiğimiz yolu tekrar dönüyoruz. Yol keyifli ama bir günde iki defa gidilecek bir yol değil. Bugün sınıfta kaldık. Yeterince bilgiye ulaşamadık. Çok zaman harcadık. Homs’a 60km kala yetişemeyeceğimizi anlıyoruz. Bir araç durduruyoruz. Bizi Homs’a kadar bırakıyor. Garip bir otele yerleşiyoruz. İlk işim sıcak su sormak oluyor. İsterseniz olur diyor, 100suri. Pazarlık yapıyoruz. Duş iyi geliyor.


Şehir değişmiş. Her yer çarşaflı kadınlar. Simsiyah. Gezi şimdi başlıyor. Bir içkiye ihtiyacım olacak…