2009-06-06

10 Fang


Sis. Ve gene sis. Aksiliklerle dolu bir güne böyle başladım. 
Güne aksiliklerle ile başlıyorum. Sabah 5:00 da kalkmama rağmen arka vitesimin bozulması bana vakit kaybettiriyor. Aşırı yağmurdan olsa gerek vites teli sertleşmiş ve gergin kalmış. Henüz acemi bir bisikletçi olmamdan dolayı sorunu ilk başta alamayıp ilk önce vites ayarları ile oynuyorum. Aslında elimle vites telini bir iki defa çekip bırakmak gibi basit bir çözümü iş işten geçtikten sonra buluyorum. Biraz bozulmuş vites ayarları ile yokuşu tırmanmaya başlıyorum. 2 saat kadar tırmanıştan sonra bir saçak altında mango yeme molası veriyorum. Yoldan geçen Birkaç arabanın içerisindeki Budist rahipleri ile selamlaşıyoruz. Anlaşılan tapınak açılışı için ülkenin çeşitli kentlerinden Budistler geliyorlar. 60Km sürecek olan yol şimdiye kadar gördüklerimin içinde en dik rampalara sahip olanı. Km saatim 4km nin altındaki değerleri okuyamıyormuş. Bunu aşırı yavaş gittiğim zaman fark ediyorum. Bazı yerlerde tırmanış hızım 3,5km ye düşüyor. Bir iki yerde de düşecek kadar yavaşladığımdan bisikleti elime alıp yürümek zorunda kalıyorum. Yol en sapa köylerden birisine giden bir yerde olmasına rağmen çok keyifli. Kaymak gibi bir asfalt yapılmış. İnişlerde inanılmaz keyif alıyorum. En son inişimde bisiklet çantam jant telime takılıyor. Tam virajda başıma gelen bu olay şerit değiştirmeme sebep oluyor. Karşıdan gelen bir araba ile burun buruna geliyoruz. İyice yoldan çıkıp araba ile çarpışmaktan kurtuluyorum. Araba şoförü de bende derin bir nefes alıyoruz. Fakat benim durumum o kadarda iyi değil. Basit bir hata yüzünden daha dün yaptırdığım jant tellerini bir daha onartmak zorunda kalacağım. Zaten 2 ay sonra arka tekerimdeki jant tellerinden birisi kopacak. Büyük ihtimal bu hata sonucu kopacak jant teli belirlenmiş durumda.

Sabahın erken saatlerinde yollar sisliydi.

Yolda ilginç bir pilav yiyorum. Bambu çubukların içerisine pirinç doldurup pişiriyorlar. Yemek içinde önce bambu çubuğunu soymak gerekiyor. İçerisinde kalan incecik bir zar pilavı bir arada tutuyor. Genelde muzlu ve hindistancevizli pişirilen bu pilav bizim damak zevkimizin tam tersi tatlı bir yemek. Pilavcı amca artık yokuşların bittiğini müjdeliyor. Geriye kaldı 80km.
Son 60km yağmur altında yol aldığımı hatırlıyorum. Aralıksız yağan yağmur beni oldukça yıpratıyor. Kente vardığımda lastiğim patlamış, aç ve bitkin halde bir otel buluyorum. Odamdaki bir iki böceği öldürüp dışarıda yemeklik bir şeyler arıyorum.

İşte yorucu bir günün sonunda kendin pişir kendin ye. Ocakbaşı.
Burada insanların hafta sonları takıldıkları kendin pişir kendin ye tarzında bir yer buluyorum. Oldukça kalabalık olan bu yerde hayvanlar gibi yemek yeme şansım var. Ama ne yapacağımı bilmediğimden şaşkın şaşkın insanları izliyorum. İyi İngilizce konuşan bir kız halime acıdığından olsa gerek yanıma gelip bana neler yapmam gerektiğini anlatıyor. Sınırsız yemek yiyeceğim bu mangal keyfi tam istediğim şey. İçeride bir oda kalamarlar, balıklar, tavuklar ve kırmızı etler beni bekliyor. Yanında da bol bol meyve. Ne ararsanız var. Hemen mangal başında elimde çubuklar yemeğimi pişirmeye çalışıyorum. Ama bugün aksiliklerle dolu bir gün olacak ya bütün yemeklerimi yakıyorum. Kız gelip ateşin gücü azalana kadar yanımda oturuyor ve benim için aşçılığa başlıyor. Bizde bir yandan yemek yeyip bir yandan sohbet ediyoruz. Burada yurt dışına ham madde satan bir firmada çalışıyormuş. İyi İngilizcesi sayesinde pazarlama ve müşteriler ile diyalogları hallediyormuş. Türkiye'nden de bir iki müşterisi varmış. Bu güzel sohbetin ve yemeğin ardından. Otelime dönüyorum. Tamamen ıslanmış olan kitabımı, kıyafetlerimi kurutuyorum ve deliksiz uyuyorum.
Yoldaki köylerden biri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder